4 Aralık 2017 Pazartesi

EVRENİN KÖKENİ VE KADERİ




     
      "Evren veya kainat, uzay ve uzayda bulunan tüm madde ve enerji biçimlerini içeren bütünün adıdır." 
       İnternetten "Evren" kelimesinin tanımını araştırırsanız, yukarıdaki cılız cümleyi bulursunuz. Sizce evren bu mudur? Evrenin kökeni nedir? Kaderi nedir? Nereden geldik ve nereye gidiyoruz? 
  
    Bugün sizlerle paylaşacağım yazım, insanoğlunun ilk oluşumundan itibaren aklını kurcalamış olan bir konu. Benim aklımı da on üç yaşındayken ciddi bir biçimde karıştırmıştı. Kendi kendimi sorulara boğuyor, mantıklı bir cevap bulamıyor ve kendimi bomboş hissetmeme neden oluyordu. Bir gün, kitap satan dükkanların birine girmiştim. Bilim kitapları bölümünü incelerken "Zamanın Resimli Kısa Tarihi" isminde bir kitap karşıma çıkmıştı. İlgimi çekti tabi ki ancak pek aldırmadım. 
    
     Birkaç hafta sonra babam, ben ve bir arkadaşı kahvaltı etmeye gittik. Konu bir şekilde kara deliklere gelmişti ki benim de uzun süredir araştırdığım bir şeydi. Babam, arkadaşının bu konularda çok bilgili olduğunu söyleyince tatlı bir sohbete daldık. Kendisi bana Stephen Hawking'in "Zamanın Resimli Kısa Tarihi" adındaki kitabın birtakım sorularımın çözümünü bulma yolunda bana yardımcı olacağını söyledi. Bu kitabın ismi ikinci kez karşıma çıkınca senkronize olmuş kaderin bana bir mesaj vermeye çalıştığını hissettim. (Farkındayım, tuhaf bir düşünce.) Almam gerekiyordu. Babam seve seve almayı kabul etti ve o kitap şu anda sizlere bu yazıyı yazmam için bana, yıllar geçse bile, ilham kaynağı oldu.




EVRENİN BAŞLANGICI  
  Bildiğiniz üzere Galileo meselesinde Güneş'in Dünya'nın çevresinde döndüğünü ilan edip bilimsel bir soruna yasa koymaya çalışarak kötü bir yanlış yapan Katolik Kilisesi, yüzyıllar sonra kozmoloji hakkında danışmak üzere çok sayıda uzmana davette bulunmaya karar vermiş. Stephen Hawking yaptığı konuşmada;  uzay zamanın sonlu olması ancak sınırının olmaması ihtimali üzerinde durmuş. Bu da evrenin bir başlangıcının yaradılış anı olmadığı anlamına geliyor. 




   Kuantum mekaniğinin evrenin kökeni ve kaderini nasıl etkileyebileceğini tartışmadan önce "Sıcak Büyük Patlama Modeli" ni anlamamız gerektiğini öğrendim bu kitaptan.  Bu modelin anlatmak istediği şey şu: Evren genişledikçe içerisindeki tüm madde ve ışınımların soğuduğu görülür.  Çok yüksek sıcaklıklarda parçacıklar inanılamaz derecede hızlı hareket ederler ve nükleer veya elektromanyetik kuvvetler nedeniyle birbirlerine çekilmekten kaçınabilirler. Soğuduklarında ise durum farklıdır. Soğumaları durumunda parçacıkların birbirlerini çekerek kümelenmeye başlamaları görülebilir. Buradan çıkarılabilecek en basit ve temel sonuç ise:
- Yüksek sıcaklıktaki madde = Enerjisi yüksek olan madde
- Düşük sıcaklıktaki madde = Enerjisi düşük olan madde



- Sıcaklık ve enerjinin madde üzerindeki etkisi doğru orantılıdır.
- Evrenin büyüklüğü ve sıcaklığı ters orantılıdır.  


  Atom bombasının da prensibi budur. Atom bombasının merkezinde yaklaşık on milyar derecelik sıcaklıklar yaratılabilir ki bu da evrenin Büyük Patlama'dan bir saniye sonrasındaki sıcaklığıyla karşılaştırılabilir seviyededir. 



  Büyük Patlama'da evrenin sıfır boyutta, dolayısıyla sonsuz derecede sıcak olduğu düşünülmektedir. Evren genişledikçe sıcaklık düştüğü için, patlamadan hemen sonra sıcaklığın on milyar dereceye düşmüş olması gerekir. ( On milyar = 1000 x Güneş'in merkezinin sıcaklığı) Bu ani sıcaklık değişimi, atom altı parçacıklarının birbirlerine olan oranlarında da büyük değişimlere yok açtı tabi ki. 








          
        
     Büyük patlamadan yaklaşık birkaç saniye sonrasında helyum ve diğer elementlerin üretimi sonlanmış olmalıydı. Sonrasında tam ne olduğu kesin bilinmemekle beraber Stephen Hawking'e göre elementlerin üretiminin ardından yaklaşık yüz milyar yıl boyunca evren fazla bir şey olmadan genişlemeye devam etmiş olmalıdır. En nihayetinde bazı bölgelerde genişleme durmuş ve çökmeler oluşmaya başlamıştır. Çökme esnasında ise bu bölgelerin dışındaki kütle çekim kuvveti onların hafifçe dönmeye başlamasına sebebiyet vermiş olabilir. Ardından disk şeklinde dönmeye başlayan galaksiler oluşmuştur. 




 NEDEN,NASIL,NE?

-  Bunca olay neden oldu? 

- Neden bu şekilde oldu?

- Patlama esnasında minicik bir değişim olsaydı insanoğlu var olmayabilirdi? Ama o küçük değişim olmadı, neden?

- Bizler neden var olduk?

- Patlama anındaki ufak farklılık olsaydı evren nasıl olurdu? 

- Bu patlama olmadan önce ne vardı? Patlama nasıl bir ortamda gerçekleşti?

- Bundan sonra evren nasıl olacak?

   Evet, işin içine felsefenin dahil olması an meselesidir benim için. Yukarıda yazdığım sorular beni felsefe kitaplarını karıştırmaya itiyor. İnsanlar bilim ile felsefe arasında ince bir çizgi olduğunu söylerler. Bence felsefe var olmazsa bilim, bilim var olmazsa felsefe var olmaz. İkisi birbiriyle iç içedir ve birbirlerini destekler haldedirler. Sizce varoluşla ilgili kendilerini sorgulayan düşünürler olmasaydı, günümüzde sahip olduğumuz bilgilere sahip olur muyduk? 


GELECEK VE BİZ

   Evrenin kaderini belirleyecek olan birçok etken vardır bana göre. Bunlardan en büyüğü "Kara Delikler"dir. Atomun ciddi dış etkenlere maruz kalmasının ardından elektronların çekirdeğe yapışması ve akıl almaz bir kütleye ulaşmasıyla oluşan kara delikler bilim insanları için büyük önem teşkil ederler. Kara maddeler de aynı şekilde. 

   Karanlık madde ve karanlık enerji oranları, aynı zamanda evrenin geleceği hakkında da bilgi veriyor. Eğer karanlık enerji ağırlıkta  olursa evrenin “büyük parçalanma” ile son bulacağı tahmin eden bilim insanları karanlık madde baskınlığı durumunda da evrenin kendi içine çökeceğini ve bunların oranları, birbirini dengelerse evrenin “düz evren” olarak günümüzdeki gibi hızlı genişlemesine devam edeceği öngörüyorlar. 
  
  Peki ama bu bilgilerden sonra, aklımıza başka sorular gelir: " Eee, ondan sonra ne olacak, evren hiç yok olacak mı? Evren yok olursa zaman ve zaman bükülmesine ne demeli? Zaman hep bizimle mi var oldu? Zaman denilen kavram gerçekten var mı?



    Bu sorular büyük ihtimalle asla tam olarak cevaplanamayacak ve her cevap teoride kalacak. Bu teoriler de meraklı insanoğlunu asla tatmin etmeyecektir. Biz daha asırlar boyunca kendimize sorular sorup gelişmeye devam edeceğiz ancak asla nereden ve nasıl geldiğimizi dini ve felsefik bilgiler ışığı altındaki yorumlarımız dışında bilemeyeceğiz.


Okuduğunuz için teşekkür ederim.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

L'orientalisme au Musée de Pera

                              La mélodie orientale en Europe  "Orientaliste: Homme qui a beaucoup voyagé."- Gustave Flaube...