31 Mayıs 2017 Çarşamba

Haut-Koenigsbourg Şatosu


           Orta Çağ'a Yolculuk: HAUT- KOENIGSBOURG ŞATOSU



              12. yüzyılda inşaasına başlanmış olan bir şato... Zamana meydan okumuş ve sapasağlam ayakta. Sınıfça yaptığımız Alsace gezisi duraklarından beni en çok büyüleyebilenler arasına girmiş olan yapıt. Başlıktan da anlayabileceğiniz gibi Haut-Kœnigsbourg Şatosu'ndan bahsediyorum. Sizlere bu yazıda tarihine, yaşadığı olaylara değinmek istemiyorum. Ben kendi yaşadığım duyguları sizlere de olabildiğince yaşatmaya çalışacağım.

     Baştan belirtmeliyim ki bu şato öyle bir saatte, iki saatte tamamını gezebileceğiniz bir yer değil. Gezdiğinizi zannedebilirsiniz, o ayrı, ama tam anlamıyla sayılmaz. Aşağıda  bulunan fotoğraf kümesinde üstte bulunan ikisini inceleyin lütfen. Sisler içinde, sahip olduklarını sır gibi saklamaya çalışan bir bina. Çok yükseklerde, gözlerden uzak... İçine girdiğinizi hayal edin şimdi de, sol alt köşede bulunan giriş kapısının ne kadar süslü ve minik detaylara sahip olduğunu fark ettiniz hemen. Ah, bir su borusu var köşede, göze çarpmayan. Ne kadar da ilginç bir nesne. Halbuki sadece bir boru. 



   Daha da ilerlediniz. Küçük bir bank buldunuz, oturup gözünüzü kapattınız. Bir anda önünüzde yürüyen değişik kıyafetli şato sakinleri, zırhlı askerler ve herkesin önünde eğildiği insanlar belirdi. İşte şu anda, şatonun canlı olduğu orta çağ dönemine uçtunuz. Oturduğunuz bankı adeta bir zaman makinesi gibi kullandınız.
     Orta Çağ demişken mimari anlamda tipik bir orta çağ yapıtı.


       Odalar görüyorsunuz. Ahşap mobilyalar, seramik ve her milimetresine kadar işlenmiş sobalar, bir kolon üzerinde duran figür, kapının üstünde kendine bir yaşam alanı kurmuş olan yabani domuz başı bulunuyor etrafta. Mucizevi, inanılmaz...  Hiçbir detayı atlamayın, onlar sizin zihninizde birleşip bir bütün oluşturacaklardır.
   Aşağıdaki fotoğraflar bütününde sağ alt köşede konumlanmış mutfağa vardınız. Kim bilir, orada hangi insana, ne yemekler yapıldı. "Acaba başka mutfak var mı?" diye bir düşünce geçti usunuzdan çünkü bir mutfak tüm şato sakinlerine nasıl yetsin. Elbette göremediğimiz, ya restore edilen ya da kapalı tutulan bir sürü mekan var. Onları görememek üzücü.
    



 Fotoğraflarda da görebildiğiniz, ortak toplantı salonuna ulaştınız. Kafanızı kaldırdınız ve şaşırdınız. O zamanlar elle çizilip boyanmış motifler, çok süslü bir yazı, at üzerindeki şövalye, avizedeki geyik başı, bayraklar ve daha bir sürü şeyle dolu bir tavan. Anlıyorsunuz ki şato dizayn edilirken, ormanda yaşayan hayvanlar ölü ya da resime dönüşmüş bir şekilde kendilerini gösteriyorlar. Hayvanları bu şekilde kullanmak, o zamanın insanları için gücü ve bereketi sembolize ediyordu belli ki.
   Pencere üstündeki ahşap kısma oyulmuş olan önemli insanlar da gözünüzden kaçmış değil tabi ki. 



      Üzülerek belirtmeliyim ki çıkışa yaklaştınız. Her girdiğiniz kapı hayal dünyanızı genişlettiği gibi bu kapılar da aynı görevi üstleniyor. O kadar çok ilginizi çekecek şey var ki, başınız döndü. Sakin olun, yavaş yavaş hepsini inceleyebileceksiniz, merak etmeyin. Odanın sol çaprazında, özel bir cam içinde korunan, metal, ihtişamlı bir taç bulunuyor. Üzerinde bir hayvan ile tabi. Sağda, ordunun kazandığı madalyonlar; aşağıda savaşta ve avlanmada kullanılan keskin aletler, zırhlar ve savaş araçları var. Silahlar, sahibi olan kişinin halk içindeki sınıfına göre süslenmiş. 
    Hey! Keskin aletlerin arkasında camın üst kısmındaki motifleri incelemeyi unutmayın lütfen. 




       Maalesef sona geldiniz, şatoyla vedalaşma zamanı. Ancak üzülmeyin. O kadar güzel gezdiniz ki uzun yıllar boyunca neyin nerede olduğunu hatırlamaya devam edeceksiniz.



Diğer fotoğraflar: 
























                             Okudunuz için teşekkürler...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

L'orientalisme au Musée de Pera

                              La mélodie orientale en Europe  "Orientaliste: Homme qui a beaucoup voyagé."- Gustave Flaube...