6 Mart 2017 Pazartesi

KAPADOKYA



                           Doğanın tablosu: KAPADOKYA



    Bugün sizlere üç yıl önce, benim gibi gezmeye doyamayan teyzem sayesinde gittiğim ve doğanın tablosu olarak adlandırdığım Kapadokya' dan bahsetmek istiyorum. Aslında bir yeri gezdikten hemen sonra yazmak en sağlıklısı oluyor ancak önemli değil, gezinin çoğunu hatırlıyorum.






    Öncelikle bilimsel olarak bölgenin nasıl oluştuğundan bahsedeyim.
  Altmış milyon yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ'ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların, milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla oluşmuş.

   Bu bölge oluşmuş oluşmasına ama bana göre oluşurken adeta bir sanat eserine dönüşmüş. Her şey birbirine ne kadar uyumsuz görünse de aslında aralarında inanılmaz bir ahenk var.



___________________________________________________

Yolculuk
Ben ve kuzenim


  İstanbul' dan otobüs ile yaklaşık yedi saat süren bir gece yolculuğumuz oldu. Bireysel olarak değil bir tur ile dolaştık. Turumuzdaki insanlar ve rehberimiz çok iyiydi. Gezimizi yaz tatilinde yaptık, iyi ki de yazın yapmışız. Ne kadar sıcak olsa da, çok sakindi. ( Şunu da belirtmek isterim ki Kapadokya' nın en kalabalık olduğu zaman mayıs ayıdır, o zamanda gitmenizi kesinlikle tavsiye etmem.) 

 ___________________________________________________    


   Şimdi, gezimizde en beğendiğim yerleri sizlere aktaracağım. 

Nevşehir Açık Hava Müzesi

Nevşehir Açık Hava Müzesi'ne, müze kartınız ile giriş yapıyorsunuz. Bize turumuz kartları belirli bir ücret karşılığında vermişti. Ben aldım ama almama gerek yoktu aslında çünkü -yanlış hatırlamıyorsam- 12 yaşından küçükler için giriş ücretsizdi.

Açık hava müzesinde  Roma İmparatorluğunun baskısından kaçan Hristiyanların kayaların içini oyarak yaptıkları minicik birçok kilise görebilirsiniz. 


   Örnek üstte görmüş olduğunuz Karanlık Kilise. Bu kiliseye girebilmeniz için -normalde hiçbir kiliseye ek ücret ödemezken- 10 TL ödemeniz gerekli. Teyzem ve kuzenim ne kadar diğerleri gibi olduğunu söyledilerse de meraklı Meltem oraya girmeden rahat edemezdi. 
   Girdiğim anda anladım niçin ücretli olduğunu. Bu kilise diğerlerinden çok daha az yıpranmış bir haldeydi. Renkler çok canlıydı. Duvarlarda bulunan insan figürlerinin gözleri oyulmuş değildi en azından. Bunun nedeni de şuymuş:
İnsanlar, o zamanlar kutsal şahısların gözlerini oyup bir suya karıştırdıklarında ulaştıkları karışımın kutsal bir şey olduğuna inanırlarmış ve o karışımı içerlermiş. Bu bilgiyi öğrendiğimde çok şaşırmıştım o nedenle buraya yazmak istedim.






Diğer Kiliselerin Fotoğrafları


 Açık hava müzesinde bir deve görme olasılığınız çok yüksek ve onlarla fotoğraf çekilmek için para ödemeniz gerekiyor. Ben çekilmedim ve tavsiye de etmiyorum! 

Manastır

  Manastır gerçekten çok ilginçti. Kadınların ve erkeklerin manastırı ayrıydı. Yanlış hatırlamıyorsam biz, erkek öğrencilerin eğitim gördüğü manastırı gezmiştik çünkü kadınların bulunduğu kısım çok dik ve merdivensizdi; aynı zamanda da düşme tehlikesi yaşayabileceğiniz çok yer vardı.


  Orada, insanların yemek yediği taştan yapılmış masa ve oturakları gördük. ( Sandalye demiyorum çünkü hem hareket edemiyorlar hem de bir bütün halindeler.)
 
  Bir odaya girmek istiyorsanız, dışarıdan yürüyerek girebiliyorsunuz ve odalar çok serin. Bu serinlik benim çok hoşuma gitti.










Yeraltı Şehri
Aslında Kapadokya' da 150 - 200 kadar yeraltı yerleşimi var.
Orta ve Geç Tunç Çağı'na ait kaya kabartmalarının ve yazılı anıtların bölgede sıkça bulunması, ayrıca Hitit şehirlerindeki savunma sisteminde Potern adı verilen yeraltı geçitlerine sıkça rastlanması ve ustaca yapılması nedeniyle yeraltı şehirlerinin yapımında ya da genişletilmesinde Hititlerin de katkısı olduğu düşünülüyormuş.
Biz en büyüğüne girdik.
İçeri girdiğinizde ilk hissedeceğiniz şey tabi ki de serinlik ve üzerinize hemen ince bir hırka alma isteği olacaktır.
  
  Benim en hayran kaldığım şey ise havalandırma sistemi oldu. İçerisi dışarısından daha havadardı bence😂. Kuyu gibi görünen ve her kata bağlantılı bir çukur var, elinizi uzattığınızda esintiyi çok rahat bir şekilde hissediyorsunuz. 
   Uzun boylular için yürümek biraz sıkıntılı olabilir. Ben bile bazı yerlerde eğilerek yürümek zorunda kalmıştım. Aynı zamanda sıkıntı yaşayabilecek kişiler kapalı alanda kalmaktan rahatsızlık duyan ( Klostrofobisi olan) insanlar. Bana bulunduğumuz yerin kapalı olması, mekana giriş yaptığımız kapının -yerin labirent gibi olmasından dolayı- kaybedilme olasılığının çok yüksek olması süper bir macera gibi gelmişti. Bu nedenle inanılmaz eğlenmiştim.


        Yer altı şehrinde fotoğraf makinem ile çok güzel fotoğraflar çekmiştim ancak onları bulamıyorum. Bu teyzemin objektifinden.

Bu arada bahsetmeden edemeyeceğim, bir sürü şarap mahseni vardı. Nedeni ise şu: savaş zamanında aylarca yer altında kalınması gerekirse şarapın bu durumlar için çok dayanıklı bir içecek olması.
Şarap demişken de çeşit çeşit şarap satan yerler vardı. Gittiğiniz zaman isterseniz alabilirsiniz.



Ihlara Vadisi




 Teyzemin durmadan fotoğraf çekmesinden sıkılmış olsam da ne kadar haklı olduğunu şimdi şimdi anlıyorum. Anılar resimlere dökülünce ne güzel şeyler çıkıyor ortaya!




Nevşehir'i en çok ziyaret edenler Japonlar. Güneşte yanmamak için uzun kollu ve beyaz kıyafetler tercih ediyorlardı.



Yemyeşil , havası ve suyu tertemiz olan Ihlara Vadisi' ni mutlaka görmenizi tavsiye ederim.






Doğayla başbaşa olmak bana inanılmaz bir huzur yaşattı. Keşke böyle yerler daha fazla olsa.



Balon Turu
    Balon turu belki de en ilginç olanlarıydı. Güneşin doğuşunu yakalamak için sabah  04.30' da kalkıp yaklaşık beş gibi balona bindik.  Sıcak hava verilen balon yavaşça yükseldi. On beş kişi aldı ve yaklaşık 1700 m yükseldi. Manzara tahmin edeceğiniz üzere nefes kesiciydi ve tabloyu işte o anda tüm gerçekliğiyle görebiliyordunuz.









Size binişinizden birkaç dakika sonra Gül Vadi'sini göstereceklerdir bilginiz olsun.







Diğer fotoğraflar:

                      Arkada bulunan göl bir kraterin ağzıymış bir zamanlar.






Ve gezgin üçlü...




Not: Fotoğrafların dörtte üçü teyzemin kamerasıyla çekildi. Fotoğrafları ve beni böyle güzel bir geziye çıkardığı için kendisine teşekkürlerimi iletiyorum. 





Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.








1 yorum:

L'orientalisme au Musée de Pera

                              La mélodie orientale en Europe  "Orientaliste: Homme qui a beaucoup voyagé."- Gustave Flaube...