10 Şubat 2018 Cumartesi

Beyazıt Devlet Kütüphanesi

                             

                Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Kütüphane-i Umumi Osmani,
            Kedili Kütüphane...




   Yüz otuz dört yıldır değişik isimlerle kendinden bahsettirmiş ve son olarak kendisinin "Beyazıt Devlet Kütüphanesi" olarak anılmasını talep etmiş olan dev bir hazine hakkında sizlerle bilgi paylaşımında bulunma imkanına sahip olmak, inanın beni çok mutlu ediyor. Tarihi yapısı, zengin kaynakları ve huzurlu ortamıyla özellikle üniversite öğrencileri ve araştırmacılar için çok işlevli olan bu bilgi deposu; Beyazıt Camii ve tarihî Sahaflar Çarsısı arasında, Beyazıt Meydanı'na bakan iki tarihi binada 1884 yılından beri hizmet veriyor. 




     Bu kütüphanenin benim için ilgi çekici birkaç özelliği var. Bu özelliklerin benim ilgimi çekmesinin esas sebebi farklı olmaları. Her kütüphanede olan standart olguların dışında... Bildiğiniz üzere, biz insanların değişik olan şeylere odaklanmaya eğilimi vardır; mor çiçeklerin arasındaki sarı çiçeğe doğal olarak gözünüzün kaymasındaki eğilim gibi. Benim de beyimin odak noktasını değiştirmesine, daha önce gezmiş olduğum diğer kütüphanelere nazaran üzerinde daha çok düşünmeme neden olan farklılıklardan bahsedeceğim biraz.

- Girdiğinizde etrafınızda kitap görememeniz
- "Kiosk" sistemi
- Görme engelliler için kaydedilen kitaplar
- Gazetelerin arşivlenmesi 
- Sergiler
- Nostaljik gelenekler
- Arkeolojik kalıntıların varlığı
- Büyük okuma salonu



   Girdiğinizde kitaplara ve kitaplıklara rastlamamanızın sebebi aslında Kiosk Sistemi ile bağlantılı bir durum. Bu kütüphaneye gelen insanlar ne okumak istediklerini bilerek geliyorlar. Okuyucular, kiosk ismi verilen otomatlara gidip istedikleri kitabın ismini giriyorlar. Girilen isim üzerine kiosk kitabın numarasının yazılı olduğu bir fiş veriyor. Bu fişi kütüphane görevlisine götürüyorlar. Kütüphane görevlisi numarayı, arşiv kısmıyla ilgilenen çalışanlara veriyor; kitap arşivden bulunuyor ve size teslim ediliyor. Aynı zamanda arşiv görevlilerine yardımcı olan küçük kitap asansörleri de mevcut.
   

  




    Bana kalırsa bu farklılığın hem iyi hem kötü yanları var. İyi yanlarından başlayayım. İlk olarak kitaplar için daha fazla alan var. Kitaplar eğer insanlara açık bir şekilde ortada olsaydı, onları düzgün koyabilmek için az kitaba daha fazla alan gerecekti; aynı zamanda insanların oturup kitap okuyabileceği alanlar daralmış olacak ve bugünkü ferahlık elde edilemeyecekti.
   İkinci bir güzellik ise: Kütüphanede o anda kitaplardan yararlanan insanların elinde hangi kaynağın olduğunun kayıtlı olması. Bu, hem kitapların kaybını hem de hasar görmeleri durumunda yapan kişinin bulunamaması oranını en aza indirmiş oluyor.


    

   Bahsettiğim özelliğin kötü yanlarından birincisi: kütüphanenin, insanların zevk için okumaya gelmesine uygun olmaması. Örneğin, kitap okumak için kütüphaneye gittiniz ancak ne okuyacağınızı bilmiyorsunuz ve kitapları inceleyerek orada ne okuyacağınızı seçeceksiniz. Kitabın arka kapağındaki açıklamasını okuyup size uygun olup olmadığına karar verecektiniz, hatta belki kitabın dış görünüşüne aldanacaktınız. Öyleyse planınız bu kütüphanede geçersiz. 
   Diğer biri ise pek de kötü sayılmayan bir kötü özellik. İçeriye girdiğinizde kütüphaneye girdiğinizi hissetmiyorsunuz başlarda. Ancak çalışan, araştıran ve okuyan insanları gördüğünüzde o kütüphane atmosferini hissediyorsunuz.




   En etkileyici farklılıklardan biri " Görme engelliler bölümü"nün olması. Görme engelli vatandaşların özellikle istedikleri kitaplar, bölüm bölüm gönüllü kişiler tarafından kaydedilip CD'lere aktarılıyor. Bu CD'ler Türkiye'nin dört bir yanındaki isteyen görme engelli kişilere gönderiliyor. Kütüphanenin sahip olduğu bu güzel bölüm beni gerçekten mutlu etti.

















 

  Üstte görmüş olduğunuz fotoğraflar görme engelliler bölümüne ait. Yanlış hatırlamıyorsam içinde bilgisayarlar ve ses kayıt cihazlarının olduğu altı tane kabin mevcut.




   Gazetelerin arşivlenmesi demiştim. Evet, gördüğümüz gazetelere epey bir şaşırdık. Kütüphane görevlisi bize önce 29 Ekim 1923 tarihine ait orijinal gazeteyi gösterdi. Ardından biz meraklılar seksen darbesine ve Mustafa Kemal ATATÜRK'ün ölüm gününe ait gazeteye bakmayı rica ettik. 


  10 Kasım 1938 tarihli gazeteye bakabilme imkanını elde etmek açıkçası hepimizi bir hayli heyecanlandırdı. Ülkenin büyük kaybı hakkında yazılan yazıları okumak paha biçilemez bir deneyimdi.



   Arşivleri gezebilmek bizim için büyük bir şanstı. Normalde okuyucular arşiv kısmına giremiyorlar.







      Beyazıt Devlet Kütüphanesi' nin en güzel özelliklerinden birisi de nadir eserler koleksiyonuna ev sahipliği yapması. Hem kütüphane hem müze işlevi görüyor. Kütüphanenin yanında sergilerin olduğu kısma maalesef biz gidemedik ancak okuma salonundaki birkaç eseri gördük. Aynı zamanda restorasyon işlemleri dahilinde eserlerin koyu renkte ancak şeffaf odaların içine alındığını da belirtmeden geçemeyeceğim. 




 Beyazıt Kütüphanesi,1942 yılında iki adet 48 gözlü fiş dolabının yaptırılması sayesinde ülkede modern fiş kataloglama usulünün kullanıldığı ilk kütüphane oldu.
   Kitap isteme fişlerinin hala orada duruyor oluşu nostaljik bir hava katıyor okuma salonuna. Kullanılmıyorlar ama eskilikleriyle ortama çok değişik bir hava katıyorlar. İşte nostaljik alışkanlıkların korunmasından kastettiğim şey buydu.



       İnternetten okuduğum bir yazıya göre, kütüphanenin restorasyonu sırasına ortaya çıkan Bizans Kilisesi kalıntısı cam bir yüzeyin altında korunmaya alınmış. Eğer bir daha Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ni gezme şansım olursa mutlaka o arkeolojik kalıntıya da bakacağım.






  Kütüphanenin en kullanışlı ve estetik yerini anlatmazsam olmaz. Büyük okuma salonu rahatlığı, tarihi dokusu ve imkanları sebebiyle en çok tercih edilen bölüm. Biz girdiğimizde salon üniversite öğrencileriyle dolup taşmış durumdaydı.


   Son olarak yazının başında niçin " Kedili Kütüphane" dediğimi açıklamak istiyorum. Bu bilgi bana okuduğumda çok ilginç gelmişti:
  1896 yılında kütüphaneye müdür olarak atanan ve görevini 1939 yılına kadar sürdüren İsmail Saip Sencer, kütüphaneyi çok sayıda fare bastığı için çalıştığı dönem boyunca çokça kedi bakmış. Aşırı derecede kedi meraklısı olan İsmail Saip Bey'in döneminde kütüphane "Kedili Kütüphane" diye anılmış.


    Gerçekten çok büyük ve ülkemiz için değerli olan bu kütüphaneyi gezip görmenizi, dilediğiniz kaynaklardan yararlanmanızı öneririm. 

Okuduğunuz için teşekkür ederim.



16 Ocak 2018 Salı

LA BIBLIOTHEQUE DE L'INSTITUT FRANÇAIS D'ETUDES ANATOLIENNES (IFEA)


                                             


   

   Aujourd'hui l'article que je vais partager avec vous parle de la bibliothèque de l'IEFA, comme vous pouvez le comprendre avec le titre.


Cet article contient mes opinions personnelles et les faits que j'ai trouvés intéressants plutôt que les informations qui sont facilement accessibles en quelques secondes en cherchant sur Google. 








 




   La bibliothèque qui se trouve quasiment en face du Palais de France, est logée dans un petit bâtiment à l’opposé du grand univers qu'elle abrite. C'est un lieu qui possède une magnifique collection d’œuvres littéraires et culturelles, dédiée aux études anatoliennes. Contrairement à ce que tout le monde pense, cet endroit n'est pas totalement lié au Palais de France et tous les livres ne sont pas écrits en français.










   

  Quand vous entrez, l'odeur familière des livres et l'accueil chaleureux de la responsable vous font dire " Quelle chance d’être dans un lieu d'inspiration, entre les livres, avec mes amis...". Directement en face de vous, il y a des livres sur une table basse qui vous saluent. À gauche, vous voyez une armoire devenue la maison d'une petite et heureuse famille d'encyclopédie dont l’une est d’apparence très ancienne. Enfin, à droite, il y a des catalogues sur les fouilles archéologiques en Anatolie qui vous sourient.








    
   

   L'existence d'une collection de cartes dans la bibliothèque a spécialement attiré mon attention. Malheureusement le jour où on est y allé, le responsable qui pouvait nous expliquer les cartes et l'histoire de la collection n'était pas là. Mais autant que nous le sachions, les cartes de la Mésopotamie, de l'Empire Ottoman, de l'Anatolie et bien sûr de la Turquie étaient présentes.












     

       

   Ce que vous voyez sur la photo ci-dessous, sont des livres sur différents domaines (l'art, l'histoire, les villes de la Turquie, la politique...). Ces livres sont traduits en différentes langues comme le turc, l’allemand, le français, l‘anglais, le russe et sont situés dans la première pièce.









   Je voudrais ajouter que vous vous sentez comme dans un autre univers grâce à la tranquillité et la sérénité chaque instant que vos doigts touchent les livres. D'après moi, c'est l'un des rôles du livre dans la vie : emmener l'humain à un endroit où il ne peut pas aller.




  









  

     L’IFEA est un centre de recherches qui soutient l'archéologie et qui la place au centre des activités de recherches. C’est donc l'une des plus importantes institutions pour l'archéologie française en Turquie. En sachant tout cela, ce n'est pas une surprise que les livres archéologiques aient une place un peu plus particulière dans la bibliothèque.






      





 

   À l'arrière, vous pouvez trouver des archives contenant une grande majorité de livres. Les livres dans les armoires coulissantes sont bien conservés même si quelques étagères se sont effondrées comme la bosse d'une personne fatiguée.









  



   La partie droite de la bibliothèque contient des livres écrits sur des langues anciennes. Cette partie est plus “active” car elle est souvent utilisée par les étudiantes et les spécialistes.







  

  Puisque l'autre étage du bâtiment est constitué des bureaux que nous ne pouvions pas voir, cela signifie que nous approchons de la fin de mon écrit.



      Finalement, je voudrais partager mes opinions générales sur les bibliothèques. L'utilisation des bibliothèques a naturellement (!) diminué en raison des e-books préférés par rapport aux livres papier. Évidemment, elles ne sont pas un lieu important dans la vie quotidienne. Dans certains cas, c'est sur qu'il est plus pratique de lire sur une petite tablette, mais si nous restons piégés dans le monde de ces tablettes, il est très probable que nous oublierons la belle atmosphère de la bibliothèque où on peut chuchoter et se comprendre parfaitement. Ce silence nous permet d'être perdu parmi les livres et de penser de façon plus créative. C'est pourquoi, peu importe comment nous sommes équipés technologiquement, il n'y a rien qui peut remplacer le fait de prendre un livre entre ses mains et d’oublier le temps qui vole.

   









26 Aralık 2017 Salı

ÖZGEN BERKOL DOĞAN BİLİM KURGU KÜTÜPHANESİ






      Geleceği aydınlıklarla dolu olan, yardımsever, kibar ve çok başarılı bir insanmış Özgen Berkol DOĞAN. Hayat ona adaletsiz yüzünü dönmüş. Fizikçi arkadaşları ve hocalarıyla Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi' nde yapılacak yüksek enerji fiziği kongresine giderken ihmaller ve teknik hatalar yüzünden gerçekleşen uçak kazasında aramızdan ayrılmış. İşte bu, arkadaşım Selen ile gezdiğim kütüphane, onun adına kültürlü ve engin bilgilerle dolu gençler yetişsin diye kurulmuş. 




    
      Bu sıcacık, insanları sevgiyle karşılayan kütüphanenin gitmeden önce ilgimi çekmiş olmasının nedeni isminde "Bilim Kurgu" kelimesinin geçmesiydi. Hayalimde çok farklı bir şey canlanmıştı. Ancak gittiğimde beklentilerimin çok üstünde, kişisel olarak bana daha çok hitap eden bir minik cennet olduğunu gördüm. 







   Ağırlıklı olarak bilim kurgu kitaplarına ev sahipliği yapılmasına rağmen en az onlar kadar ansiklopediler, sözlükler, baskısı tükenmiş eserler ve daha fazlası var. Ayrıca edebiyat alanındaki koleksiyon sadece Türkçe yapıtlarla sınırlı değil; Almanca, Arapça, Azerice, Danca, Endonezce, Ermenice, Farsça, Fransızca, Hemşince, Hintçe, Hollandaca, İbranice, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Korece, Lehçe, Norveççe, Rusça, Yunanca ve Sırpça dahil otuzu aşkın dilde eserlerle doluymuş. 




 Kitaplıklar arasından geçerken her kitabı alıp saatlerce incelemek geldi içimden ama maalesef kütüphanedeyken insan zamanın nasıl geçtiğini farkına varamıyor. Zamanın farkına varamamayı bırakın, asıl raflardaki kitaplara parmak uçlarınızın her değişinde içinize işleyen huzurun verdiği keyfin hissedin. Bu kütüphanenin sahip olduğu paha biçilemez kitaplar insana gerçekten ilginç bir deneyim yaşatıyor.












Türkiye'nin tek bilim kurgu kütüphanesi olma özelliğini taşıyan bu genç kütüphane, çalışmak isteyenler için de bir etüt odasına sahip. Özellikle öğrenciler gelip kullanabilirler. Hem İnternetten bile bulamayacağınız bilgilerle dolu kaynaklar hem de sessiz ve sakin bir ortam mevcut. 


  Bu kütüphaneyi kullanan kitlenin özelliklerini soracak olursanız, size cevabım: Her yaştan, farklı farklı tür kitaplara ilgi duyan, her meslek dalından insanlar bu huzur köşesine gelmekteler. Kütüphane, Pazartesi hariç haftanın her günü 11.00- 19.00 saatleri arası açık.


                                                     Aralık 2017 etkinlik takvimi 

   Benim ilgimi çeken ve çok hoşuma giden bir başka şey ise kütüphanede yapılan etkinlikler. Kütüphane, içeriğinde barındırdığı bu nitelikli ve zengin koleksiyonla uyumlu olarak, birçok farklı düşünsel alanda üretici tartışmalara zemin hazırlıyor. Ocak 2013'ten beri devam eden "Perşembe Söyleşileri" bunların en önemlilerinden. Bilim, edebiyat, felsefe ve sinema alanları başta olmak üzere birçok alandan uzman akademisyen, yazar ve ilgili araştırmacılar bu söyleşilerin konuğu oluyorlar.



   Aynı zamanda mimariye meraklı olan bir insan olduğum için otomatik olarak yapıyı inceledim. Dışarıdan klasik ahşap mimarisi ile büyüleyen yapı, içeriden de bir o kadar etkileyici. Bana kalırsa klasik mimaride bir yapıya sahip olan kütüphaneler, modern kütüphanelere nazaran çok daha hoş duruyorlar. Kitaplarla uyum içinde yaşayabiliyor bina.


  Kütüphanede beni aşırı etkileyen muhteşem bir kitap buldum. Bir dahaki gidişimde daha dikkatli incelemeyi düşünüyorum. 
Aynı zamanda kütüphaneden bana H.G Wells'in "Zaman Makinesi" isimli kitabını hediye eden arkadaşımın babasına da çok teşekkür etmek istiyorum. 


 Evet, yazımın sonuna doğru gelmişken kütüphane görevlilerinin ilgisi ve kibarlığından bahsetmeden geçemeyeceğim. Onlara da teşekkürlerimi iletiyorum. 
    İçimden geçen son düşünceler ise Berkol Doğan'ın bizi Kadıköy'de kucaklayan bu bilgi yuvasını mavi göklerden görüp gurur duymasıdır. 


                        Okuduğunuz için teşekkürler...

L'orientalisme au Musée de Pera

                              La mélodie orientale en Europe  "Orientaliste: Homme qui a beaucoup voyagé."- Gustave Flaube...