Orta Çağ'a Yolculuk: HAUT- KOENIGSBOURG ŞATOSU
12. yüzyılda inşaasına başlanmış olan bir şato... Zamana meydan
okumuş ve sapasağlam ayakta. Sınıfça yaptığımız Alsace gezisi duraklarından beni en çok büyüleyebilenler
arasına girmiş olan yapıt. Başlıktan da anlayabileceğiniz gibi Haut-Kœnigsbourg
Şatosu'ndan bahsediyorum. Sizlere bu yazıda tarihine, yaşadığı olaylara
değinmek istemiyorum. Ben kendi yaşadığım duyguları sizlere de olabildiğince
yaşatmaya çalışacağım.
Baştan belirtmeliyim
ki bu şato öyle bir saatte, iki saatte tamamını gezebileceğiniz bir yer değil.
Gezdiğinizi zannedebilirsiniz, o ayrı, ama tam anlamıyla sayılmaz. Aşağıda bulunan fotoğraf kümesinde üstte bulunan ikisini inceleyin lütfen. Sisler içinde, sahip
olduklarını sır gibi saklamaya çalışan bir bina. Çok yükseklerde, gözlerden
uzak... İçine girdiğinizi hayal edin şimdi de, sol alt köşede bulunan giriş
kapısının ne kadar süslü ve minik detaylara sahip olduğunu fark ettiniz hemen.
Ah, bir su borusu var köşede, göze çarpmayan. Ne kadar da ilginç bir nesne.
Halbuki sadece bir boru.
Daha da ilerlediniz. Küçük
bir bank buldunuz, oturup gözünüzü kapattınız. Bir anda önünüzde yürüyen
değişik kıyafetli şato sakinleri, zırhlı askerler ve herkesin önünde eğildiği
insanlar belirdi. İşte şu anda, şatonun canlı olduğu orta çağ dönemine uçtunuz.
Oturduğunuz bankı adeta bir zaman makinesi gibi kullandınız.
Orta Çağ demişken
mimari anlamda tipik bir orta çağ yapıtı.
Odalar görüyorsunuz. Ahşap mobilyalar, seramik ve her
milimetresine kadar işlenmiş sobalar, bir kolon üzerinde duran figür,
kapının üstünde kendine bir yaşam alanı kurmuş olan yabani domuz başı bulunuyor
etrafta. Mucizevi, inanılmaz... Hiçbir detayı atlamayın, onlar sizin zihninizde birleşip bir bütün
oluşturacaklardır.
Aşağıdaki fotoğraflar
bütününde sağ alt köşede konumlanmış mutfağa vardınız. Kim bilir, orada hangi
insana, ne yemekler yapıldı. "Acaba başka mutfak var mı?" diye bir
düşünce geçti usunuzdan çünkü bir mutfak tüm şato sakinlerine nasıl yetsin.
Elbette göremediğimiz, ya restore edilen ya da kapalı tutulan bir sürü mekan
var. Onları görememek üzücü.
Fotoğraflarda da görebildiğiniz, ortak toplantı salonuna ulaştınız. Kafanızı kaldırdınız ve
şaşırdınız. O zamanlar elle çizilip boyanmış motifler, çok süslü bir yazı, at
üzerindeki şövalye, avizedeki geyik başı, bayraklar ve daha bir sürü şeyle dolu
bir tavan. Anlıyorsunuz ki şato dizayn edilirken, ormanda yaşayan hayvanlar ölü
ya da resime dönüşmüş bir şekilde kendilerini gösteriyorlar. Hayvanları bu
şekilde kullanmak, o zamanın insanları için gücü ve bereketi sembolize ediyordu
belli ki.
Pencere üstündeki ahşap
kısma oyulmuş olan önemli insanlar da gözünüzden kaçmış değil tabi ki.
Üzülerek belirtmeliyim ki çıkışa yaklaştınız. Her girdiğiniz
kapı hayal dünyanızı genişlettiği gibi bu kapılar da aynı görevi üstleniyor. O
kadar çok ilginizi çekecek şey var ki, başınız döndü. Sakin olun, yavaş yavaş
hepsini inceleyebileceksiniz, merak etmeyin. Odanın sol çaprazında, özel bir
cam içinde korunan, metal, ihtişamlı bir taç bulunuyor. Üzerinde bir hayvan
ile tabi. Sağda, ordunun kazandığı madalyonlar; aşağıda savaşta ve avlanmada
kullanılan keskin aletler, zırhlar ve savaş araçları var. Silahlar, sahibi olan
kişinin halk içindeki sınıfına göre süslenmiş.
Hey! Keskin aletlerin
arkasında camın üst kısmındaki motifleri incelemeyi unutmayın lütfen.
Maalesef sona geldiniz,
şatoyla vedalaşma zamanı. Ancak üzülmeyin. O kadar güzel gezdiniz ki uzun
yıllar boyunca neyin nerede olduğunu hatırlamaya devam edeceksiniz.
Diğer fotoğraflar:
Okudunuz için teşekkürler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder