28 Şubat 2018 Çarşamba

LA BIBLIOTHÈQUE DE RECHERCHES: SALT









        Une bibliothèque qui est localisée à Karaköy, rue des Banques, attirant irrésistiblement le regard des gens qui passent devant... J'étais confrontée à un bâtiment avec une touche d'architecture plutôt néoclassique et orientale. Même l'image merveilleuse de la rue où elle se trouve, nous prépare à l'explosion d'inspiration qu'on rencontre à l'intérieur. C'est de SALT Galata dont je parle. 






   Cette bibliothèque, qui fait partie du centre de recherche, vous accueille avec une entrée où le battement du cœur de la nostalgie est entendu. Le mur a une teinte grise, ou plutôt grisâtre, blanchâtre...
     
     
    Après être entré, lorsque vous regardez face à vous, votre visage peut être éclairé par la fenêtre géante qui est au dessus des escaliers et  vous remarquez inconsciemment une phrase écrite en “latin”: " QVIS ERVDIET WITHOVT DOCVMENTA", qui veut dire "Sans documentation, tout serait perdu."





  Grâce à la lumière qui vient légèrement du dessous, le mur n'a pas besoin d'un tableau romantique.


    À droite, vous voyez les chevaux courir, symbolisant ainsi le trajet de la civilisation vers l'avenir à travers les bibliothèques. Juste à côté de ces chevaux, il y a une autre phrase en latin: "EXTRA FORTUNAM EST QUIDQUID DONATUR AMICIS QUAS DEDERIS, SOLAS SEMPER HABEBIS OPES" Martialis, Epigrammata. Cette fois-ci la traduction est: " Tout ce qu'on donne à ses amis est à l'abri des coups du sort ; ce que tu auras donné sera toujours ta seule richesse."                                                         (source : http://remacle.org/bloodwolf/satire/Martial/livre5.htm)






   Avant d'entrer dans la partie des livres, la dernière phrase que je vais vous expliquer se situe au dessus de la photo. Elle veut dire en arabe : "L'homme qui gagne de l'argent est la chère âme de Dieu".







   Maintenant, si vous avez trouvé quelque chose de discutable, je trouve cela très normal. Nous, les humains, nous demandons toujours "Pourquoi?" depuis le début de notre existence.
   
   
   "Alors, pourquoi les deux dernières citations ne sont-elles pas liées à la bibliothèque?" 
Cette question m'incite à expliquer l'histoire de l'endroit.




      SALT Galata - qui a été versée sur le papier par la plume en métal d'un architecte levantin (d'origine française), Alexandre Vallauri - a été réalisée pour La Banque Ottomane (Ottoman Bank, Bank-ı Osmanî-i Şahane). Elle a été fondée par deux entrepreneurs britanniques, Peter Pasquali et Stephen Sleigh.




  La lettre du directeur général de la banque M.Edgar Vincent à l'un de membre du Comité de Paris, Théodore Berger ( 7 février 1890)
                                Plan de la Rue des Banques



             
           Le dessin de la façade par Alexandre Vallauri (1890)
   
_____________


          
   Au moment où vous avancez dans la bibliothèque, toute la beauté du décor, les gens intégrés au paysage qui s'échappent du chaos de la ville et se mettent à l'abri dans la sérénité, entrent dans votre champ de vision.



    Grâce à la tranquillité créée par l'éclairage, les gens peuvent se concentrer aisément sur ce qu'ils font. Au cas où la lumière serait faiblarde, il y a des lampes individuelles disponibles.  Les sièges confortables et les jolies tables vous invitent à vous asseoir et à étudier. Vous pouvez utiliser les bureaux privés en faisant la réservation.
   






      
    Les étagères, qui chérissent des livres en turc, en français et en anglais, ont une apparence moderne. Elles donnent alors un cachet différent qui nous fait oublier l’ancienneté de la structure.
   


  La bibliothèque abrite deux collections précieuses : la collection de Hüseyin B. Alptekin (Critique de l'art) et les livres rares. Elles sont gardées dans des étagères fermées en verre. Vous pouvez utiliser les livres avec l'autorisation de SALT.





       Vous pouvez aussi consulter en ligne les archives et  l'exposition de la Banque Ottomane, acheter des livres dans la librairie Robinson Crusoe et déguster de délicieux repas au restaurant de SALT.






         Quand vous sortez, la foule et le bruit de la rue recommencent à fonctionner comme s'ils vous attendaient. Vous retournez à İstanbul, la ville que vous ne connaissez pas.
         Toutefois, on peut encore une fois, étudier chaque source, élargir notre horizon et faire des choses favorables pour le monde. Les bibliothèques sont nos collaboratrices pour ce chemin. Elles existent pour nous, pour qu'on se développe.







  
     Je finis mon texte avec une citation d'un poète américain Archibald Macleish: " Ce qu'il y a de plus important dans les bibliothèques est le fait qu'elles existent."











10 Şubat 2018 Cumartesi

Beyazıt Devlet Kütüphanesi

                             

                Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Kütüphane-i Umumi Osmani,
            Kedili Kütüphane...




   Yüz otuz dört yıldır değişik isimlerle kendinden bahsettirmiş ve son olarak kendisinin "Beyazıt Devlet Kütüphanesi" olarak anılmasını talep etmiş olan dev bir hazine hakkında sizlerle bilgi paylaşımında bulunma imkanına sahip olmak, inanın beni çok mutlu ediyor. Tarihi yapısı, zengin kaynakları ve huzurlu ortamıyla özellikle üniversite öğrencileri ve araştırmacılar için çok işlevli olan bu bilgi deposu; Beyazıt Camii ve tarihî Sahaflar Çarsısı arasında, Beyazıt Meydanı'na bakan iki tarihi binada 1884 yılından beri hizmet veriyor. 




     Bu kütüphanenin benim için ilgi çekici birkaç özelliği var. Bu özelliklerin benim ilgimi çekmesinin esas sebebi farklı olmaları. Her kütüphanede olan standart olguların dışında... Bildiğiniz üzere, biz insanların değişik olan şeylere odaklanmaya eğilimi vardır; mor çiçeklerin arasındaki sarı çiçeğe doğal olarak gözünüzün kaymasındaki eğilim gibi. Benim de beyimin odak noktasını değiştirmesine, daha önce gezmiş olduğum diğer kütüphanelere nazaran üzerinde daha çok düşünmeme neden olan farklılıklardan bahsedeceğim biraz.

- Girdiğinizde etrafınızda kitap görememeniz
- "Kiosk" sistemi
- Görme engelliler için kaydedilen kitaplar
- Gazetelerin arşivlenmesi 
- Sergiler
- Nostaljik gelenekler
- Arkeolojik kalıntıların varlığı
- Büyük okuma salonu



   Girdiğinizde kitaplara ve kitaplıklara rastlamamanızın sebebi aslında Kiosk Sistemi ile bağlantılı bir durum. Bu kütüphaneye gelen insanlar ne okumak istediklerini bilerek geliyorlar. Okuyucular, kiosk ismi verilen otomatlara gidip istedikleri kitabın ismini giriyorlar. Girilen isim üzerine kiosk kitabın numarasının yazılı olduğu bir fiş veriyor. Bu fişi kütüphane görevlisine götürüyorlar. Kütüphane görevlisi numarayı, arşiv kısmıyla ilgilenen çalışanlara veriyor; kitap arşivden bulunuyor ve size teslim ediliyor. Aynı zamanda arşiv görevlilerine yardımcı olan küçük kitap asansörleri de mevcut.
   

  




    Bana kalırsa bu farklılığın hem iyi hem kötü yanları var. İyi yanlarından başlayayım. İlk olarak kitaplar için daha fazla alan var. Kitaplar eğer insanlara açık bir şekilde ortada olsaydı, onları düzgün koyabilmek için az kitaba daha fazla alan gerecekti; aynı zamanda insanların oturup kitap okuyabileceği alanlar daralmış olacak ve bugünkü ferahlık elde edilemeyecekti.
   İkinci bir güzellik ise: Kütüphanede o anda kitaplardan yararlanan insanların elinde hangi kaynağın olduğunun kayıtlı olması. Bu, hem kitapların kaybını hem de hasar görmeleri durumunda yapan kişinin bulunamaması oranını en aza indirmiş oluyor.


    

   Bahsettiğim özelliğin kötü yanlarından birincisi: kütüphanenin, insanların zevk için okumaya gelmesine uygun olmaması. Örneğin, kitap okumak için kütüphaneye gittiniz ancak ne okuyacağınızı bilmiyorsunuz ve kitapları inceleyerek orada ne okuyacağınızı seçeceksiniz. Kitabın arka kapağındaki açıklamasını okuyup size uygun olup olmadığına karar verecektiniz, hatta belki kitabın dış görünüşüne aldanacaktınız. Öyleyse planınız bu kütüphanede geçersiz. 
   Diğer biri ise pek de kötü sayılmayan bir kötü özellik. İçeriye girdiğinizde kütüphaneye girdiğinizi hissetmiyorsunuz başlarda. Ancak çalışan, araştıran ve okuyan insanları gördüğünüzde o kütüphane atmosferini hissediyorsunuz.




   En etkileyici farklılıklardan biri " Görme engelliler bölümü"nün olması. Görme engelli vatandaşların özellikle istedikleri kitaplar, bölüm bölüm gönüllü kişiler tarafından kaydedilip CD'lere aktarılıyor. Bu CD'ler Türkiye'nin dört bir yanındaki isteyen görme engelli kişilere gönderiliyor. Kütüphanenin sahip olduğu bu güzel bölüm beni gerçekten mutlu etti.

















 

  Üstte görmüş olduğunuz fotoğraflar görme engelliler bölümüne ait. Yanlış hatırlamıyorsam içinde bilgisayarlar ve ses kayıt cihazlarının olduğu altı tane kabin mevcut.




   Gazetelerin arşivlenmesi demiştim. Evet, gördüğümüz gazetelere epey bir şaşırdık. Kütüphane görevlisi bize önce 29 Ekim 1923 tarihine ait orijinal gazeteyi gösterdi. Ardından biz meraklılar seksen darbesine ve Mustafa Kemal ATATÜRK'ün ölüm gününe ait gazeteye bakmayı rica ettik. 


  10 Kasım 1938 tarihli gazeteye bakabilme imkanını elde etmek açıkçası hepimizi bir hayli heyecanlandırdı. Ülkenin büyük kaybı hakkında yazılan yazıları okumak paha biçilemez bir deneyimdi.



   Arşivleri gezebilmek bizim için büyük bir şanstı. Normalde okuyucular arşiv kısmına giremiyorlar.







      Beyazıt Devlet Kütüphanesi' nin en güzel özelliklerinden birisi de nadir eserler koleksiyonuna ev sahipliği yapması. Hem kütüphane hem müze işlevi görüyor. Kütüphanenin yanında sergilerin olduğu kısma maalesef biz gidemedik ancak okuma salonundaki birkaç eseri gördük. Aynı zamanda restorasyon işlemleri dahilinde eserlerin koyu renkte ancak şeffaf odaların içine alındığını da belirtmeden geçemeyeceğim. 




 Beyazıt Kütüphanesi,1942 yılında iki adet 48 gözlü fiş dolabının yaptırılması sayesinde ülkede modern fiş kataloglama usulünün kullanıldığı ilk kütüphane oldu.
   Kitap isteme fişlerinin hala orada duruyor oluşu nostaljik bir hava katıyor okuma salonuna. Kullanılmıyorlar ama eskilikleriyle ortama çok değişik bir hava katıyorlar. İşte nostaljik alışkanlıkların korunmasından kastettiğim şey buydu.



       İnternetten okuduğum bir yazıya göre, kütüphanenin restorasyonu sırasına ortaya çıkan Bizans Kilisesi kalıntısı cam bir yüzeyin altında korunmaya alınmış. Eğer bir daha Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ni gezme şansım olursa mutlaka o arkeolojik kalıntıya da bakacağım.






  Kütüphanenin en kullanışlı ve estetik yerini anlatmazsam olmaz. Büyük okuma salonu rahatlığı, tarihi dokusu ve imkanları sebebiyle en çok tercih edilen bölüm. Biz girdiğimizde salon üniversite öğrencileriyle dolup taşmış durumdaydı.


   Son olarak yazının başında niçin " Kedili Kütüphane" dediğimi açıklamak istiyorum. Bu bilgi bana okuduğumda çok ilginç gelmişti:
  1896 yılında kütüphaneye müdür olarak atanan ve görevini 1939 yılına kadar sürdüren İsmail Saip Sencer, kütüphaneyi çok sayıda fare bastığı için çalıştığı dönem boyunca çokça kedi bakmış. Aşırı derecede kedi meraklısı olan İsmail Saip Bey'in döneminde kütüphane "Kedili Kütüphane" diye anılmış.


    Gerçekten çok büyük ve ülkemiz için değerli olan bu kütüphaneyi gezip görmenizi, dilediğiniz kaynaklardan yararlanmanızı öneririm. 

Okuduğunuz için teşekkür ederim.



L'orientalisme au Musée de Pera

                              La mélodie orientale en Europe  "Orientaliste: Homme qui a beaucoup voyagé."- Gustave Flaube...